Hasan Bülent Gözkân’ın Kaleminden Dünya Mantık Günü Bildirisi

Mantık ve Bilinç

Felsefi bir araştırmanın en ayırt edici özelliklerinden birinin zorunluluğu veya zorunlu bağıntıları ortaya çıkarmak olduğu söylenebilir. Felsefi araştırmalar, tüm araştırmaları için mantık, eleştiri ve gerekçelendirme zemininden hiç ayrılmadan bu zorunluluğun koşullarını da konu alır. Zorunluluğun “ele geçirildiği” alanlar ise mantık ve matematiktir. Mantık ve matematiğin araştırma alanında ulaştığı sonuçlar olanaklı veya muhtemel değil, zorunlu ve kesindir. Bu zorunluluğun üzerine dayandığı koşul zamana tâbi olarak değişmemedir, yani zamana tâbi olmamaktır. Mantık ve matematiğin zorunluluk zemini zamansallık veya tarihsellik üzerinde yükselmez. Mantığın da, matematiğin de, erken tarihin bir evresinde yeterli karmaşıklığa ulaşmış sinir ağları sayesinde Homo Sapiens’te dil yetisinin ortaya çıkması ve dilin kullanılmaya başlanmasıyla insanın tarihine girdiğini söylemek gerekli olsa da, bu, mantık ve matematiğin tarihsel bilimler olduğu anlamına gelmez; gelişimlerini zaman içinde gösterdikleri gerçeği, onları zamansal, dolayısıyla deneyimsel kılmaz. Sinir ağlarının yeterli karmaşıklığa ulaşmış olmasının koşulu ve sonucu, biyolojik canlılar olarak “akıl sahibi varlığın” kendinin bilinci veya özbilinç aşamasına, dolayısıyla özbilincin özdeşliği aşamasına “sıçrama”sı, başka bir ifadeyle, deneyimsel ve zamansal koşullardan bağımsız olma anlamında “koşulsuz” olana “sıçrama”sı ve düşünme faaliyetini bu zeminde yürütebilmesidir.

Düşünmenin sağlam ilerlemesinin ve bu yolla üzerinde düşündüğü hakkında ‘doğruluğa’ ulaşabilmesinin biçimsel (formel) koşulu, düşünmenin bu ilerleme hareketinde çelişkiyle karşılaşmaması, tutarsızlığa düşmemesidir. Ama bunu da sağlayan, yani çelişkinin saptanabilmesini sağlayan bir koşul daha vardır; o da, düşünmeye konu olanın da, onun göstergesinin de (içerikli veya simgesel) özdeşliğe sahip olması, yani onun kendisiyle aynı olarak düşünülmesidir.

Wittgenstein, Defterler’de meseleyi kendi üslubuyla şöyle ifade ediyor: “Belirsizlik açıkça şu soruda yatıyor: Gösteren (Zeichen) ve gösterilenin (Bezeichnetem) mantıksal özdeşliği sahiden neye dayanır? Ve bu soru (bir kez daha) tüm felsefi sorunların asli yanıdır” “Gösterge (gösteren) ile gösterilen arasındaki mantıksal özdeşlik, gösteren ile gösterdiğinin birbirlerinden daha az ya da daha çok teşhis edilmesine izin verilmemesine dayanır. Eğer gösteren ile gösterilen toplam mantıksal içerikleri itibariyle özdeş olmasalardı, mantıktan daha temel başka bir şeyin olması gerekirdi.” [italikler özgün metindeki gibidir] L. Wittgenstein. NoteBooks 1914-1916. Çev. G.E.M. Anscombe. Harper Torchbooks, N.Y. 1961, s. 3, 4.

Bu düşüncelere, yukarıda özbilincin özdeşliği hakkında söylenenleri bir zemin koşul olarak ekliyorum: özdeşlik verenin kendi özdeşliğinin kendiliğinden bilincinde olması ve bunun her bilinç fiilini zeminsel olarak öncelemesi.

Değerli hocam Prof. Dr. Teo Grünberg, 2020 yılı Dünya Mantık günü bildirisinde, farklı mantık sistemleri ve bunların uygulanabilirlikleri veya uygulanma alanlarından bağımsız olarak, tüm bu farklı mantık sistemlerini mümkün kılan, ama kendisi bu mantık sistemlerinden biri olmayan “proto-mantık” zemininin olanağından söz ediyordu (Kripke ve Robert Hanna’ya atıfla).

Teo Grünberg’in atıfta bulunduğu Robert Hanna, Rationality and Logic kitabında, tüm klasik mantığı ve özdeşliği içeren birinci basamak yüklemler mantığını olduğu kadar ve klasik-olmayan mantık sistemlerini de tutarlı-ötesi mantık (paraconsistent logic), genişlemiş mantık (extended logic), vb. içeren ve bu mantık sistemlerinin onun aracılığıyla kurulduğu bir “proto-mantık”tan söz etmektedir. Yukarıda özbilinç ve zaman bağıntısı hakkında söylenenlerle “proto-mantık” anlayışı arasında güçlü bir bağlantı olduğunu düşünüyor ve bu konuda yeni çalışmaların yapılması gerektiği konusunda hocama katılıyorum.

Son olarak mantığın insanlık için, ahlâklılık için taşıdığı önem ve değer hakkında şunları eklemek istiyorum:

Mantık üzerine çalışanlar ve mantık dersi verenler felsefeye ve düşünmeye farklı bir şekilde de katkıda bulunmuşlardır. Akıl yürütmenin soyut yapısı içinde yol alanlar herhangi bir mantık teoremini ispat ederken veya argümanların geçerlilik sınamasını yaparken bir çeşit “hak” meselesiyle karşılaşırlar. Başka bir deyişle bir çıkarım zincirinde ilerlerken, ilerlemenin adımları atılırken “hakkım olmayan bir adım atmamalıyım” gerilimini sürekli içlerinde taşırlar. İspatlarını gerekçelendirilmemiş, kural ve yasalara uygun olmayan hiçbir adım atmadan tamamlamakla yükümlü olduklarının bilincindedirler.

Çünkü düşünmenin yasaları ve kuralları altına getirilerek gerekçelendirilmiş adımlar dışında atılacak herhangi bir adım haklı olamaz. Yani bir yasa, aksiyom ya da kural ilavesi için de gerekçelendirme ve hak sorusu aynen geçerlidir. Böylelikle mantıkla uğraşanlar tüm psikolojik, duygusal halleri dışarda bırakacak şekilde “hak” meselesinin, “haklı olma” meselesinin en saf hâlini tecrübe etmiş olurlar. Benzer şeyler, matematik için de ve deneyimsel katışıklık olma skalasına göre, doğa bilimi ve tin bilimleri ya da sosyal bilimler için de belli ölçülerde benzer şekilde geçerlidir; örneğin hukukun keyfi siyasi baskılardan kendini soyutlayabilmesi için bu tecrübe gereklidir. Ancak bunun en saf hâlinin tecrübe edildiği alan mantıktır.

Mantıkla uğraşanlar ve mantık dersi verenler bu temel fikri ve düşünme hâlini öğrencilerine aktarabildikleri ölçüde onlara çok önemli bir katkı yapmış olurlar. Belki felsefe öğrencilerinin mantıktan alabilecekleri en yüksek ahlâki değer, zorunluluğa bağlı hak fikrinin en saf ve katışıksız halde tecrübe edilebilme olanağıdır.

Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân
14 Ocak 2022

Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân’ın Özgeçmişi

1957 yılında İstanbul’da doğdu. Orta öğrenimini Saint Joseph Lisesinde, lisans eğitimini ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümünde tamamladı. 1992’de ODTÜ Felsefe Bölümünden “Geometride Uzlaşımsalcılık: Geometrik Dizgelerin Bilim Felsefesine Etkisine Bir Örnek” başlıklı teziyle yüksek lisans, 2000’de Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümünden “Kant’ın Transandantal Düşüncesinde ‘Ben’in ve ‘Aklın’ Tesis Ediliş Sorunu” başlıklı teziyle doktora derecesi aldı. Yeditepe, MSGSÜ, İTÜ, Galatasaray ve Boğaziçi Üniversitelerinde felsefe dersleri verdi. A.B.D. Clark Üniversitesi Felsefe Bölümünde misafir araştırmacı olarak bulundu. Kant, Frege, Wittgenstein, Heidegger ve mantık üzerinde çalışmış ve çalışmaktadır. Halen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Felsefe Bölümü başkanıdır.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

%d blogcu bunu beğendi: