Dünya Mantık Günü Mesajı (Basın Bülteni)

Mantık Derneği olarak V. Dünya Mantık gününü kutlamaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz.

Mantığın bir disiplin olarak kurulması Aristoteles’in çalışmalarına yani yaklaşık 2500 yıl geriye gitmektedir. Bu süreç içinde mantık, XIX.yüzyıla kadar, temel ilkelerini hep korumuştur. Fakat VI. yüzyılda İslam Dünyasında yapılan çalışmalar yeni bir evrenin de başlangıcını oluşturur. Bu dönemde gramerciler (nahivciler) ile mantıkçılar arasında ortaya çıkan tartışmaların konusu ve amacı, kutsal kitabı doğru anlayabilmektir. Böylece mantık bu dönemde anlamaya yönelik bir işlev kazanmış, yani yeni bir uygulama alanı bulmuştur: İslam Dünyasında mantık, bir organon (aklın bir aleti) olarak sadece kutsal kitabı anlamak için değil, teolojinin inşasında da Farabi, ibn Sina, ibn Rüşt gibi düşünürler tarafından kullanılmıştır.

Aristoteles dışında yeni bir mantık kurulması ve bir ‘organon’ olarak kullanılması arzusu, özellikle R. Bacon ve G. W. Leibniz örneğinde görüldüğü gibi, birçok düşünürün rüyasını süslemiştir. Horatius’un (Epistulae, 1.2.40-41): “dimidium facti qui coepit habet; sapere aude; incipe/başlanmış iş bitmiş iştir; bilge olmaya cesaretin olsun; başla!” sözü, Kant’ın elinde Aydınlanma Çağı’nı ifade eden “bilmeye (aklını kullanmaya) cesaret et!” özdeyişi halini almıştır. G. Frege ile özdeşleşen yeni mantık çalışmaları, Viyana Çevresi düşünürleri aracılığıyla felsefi bir boyut kazanmış, giderek evrilmiş ve günümüzde “bilgisayar çağı” adı altında yepyeni bir döneme adını vermiştir.

Düşünce tarihi içinde uygulamaya yönelik başarıların, hatta bugünün teknoloji medeniyetinin arkasında, doğrudan veya dolaylı olarak, matematik, geometri ve mantık gibi soyut düşünebilme becerisinin katkısını görmek mümkündür. Şüphesiz özellikle mantık, sadece doğru düşüncenin kurallarını veren bir disiplin değildir; bu özelliği sayesinde o aynı zamanda soyut düşünebilme becerisi de kazandırır. Soyut düşünebilmek ise farklı bakabilmenin ve eleştirel olabilmenin temel koşuludur.

Farklı düşünebilmenin ve eleştirel bakabilmenin çok iyi bilinen diğer bir özelliği, kişileri ve toplumları öfkelerden, kızgınlıklardan uzaklaştırabilmesi ve sorunun çözümüne odaklanmayı sağlayan bir alet olmasıdır. Hiç şüphe yok ki günümüzde bu alete -mantığa- her zamankinden çok ihtiyaç duyuyoruz.

14 Ocak’ın 2019’da UNESCO tarafından Dünya Mantık Günü olarak kabul edilmesini sağlayan Jean-Yves Beziau‘ya sonsuz teşekkürler

Prof. Dr. Şafak URAL

Mantık Derneği Başkanı        

Dünya Mantık Günü

4. Dünya Mantık Günü, Prof. Dr. Şafak Ural’ın “Dünya Mantık Günü ve Mantık” başlıklı söyleşisi ile kutlanacaktır. Zoom üzerinden yapılacak olan bu toplantı, Mantık Derneği, İstinye Üniversitesi Felsefe Bölümü, Bursa Felsefe Kulübü, Bursa Sanayici ve İşadamları Derneği, Nilüfer Belediyesi ve Osmangazi Belediyesi iş birliğiyle yürütülecektir. Geçmiş yıllarda büyük ilgiyle takip edilen Dünya Mantık Gününü, Mantık Derneği olarak sizlerle birlikte kutlamaktan onur duyacağız.

We are pleased to announce that The 4th Annual World Logic Day will be celebrated by Turkish Logic Society in collaboration with Istinye University Philosophy Department, Bursa Industrialists and Businessman Association, Bursa Philosophy Club, Nilufer Municipality, Osmangazi Municipality over Zoom with Safak URAL’s talk titled ‘World Logic Day and “logic”.’ World Logic Day was followed with great interest in previous years; as Turkish Logic Society, we will be honored to celebrate World Logic Day together with you.

Bağlantı: DÜNYA MANTIK GÜNÜ ve “Mantık”

Toplantı Kimliği: 849 1048 7765 Parola: 442244

Hasan Bülent Gözkân’ın Kaleminden Dünya Mantık Günü Bildirisi

Mantık ve Bilinç

Felsefi bir araştırmanın en ayırt edici özelliklerinden birinin zorunluluğu veya zorunlu bağıntıları ortaya çıkarmak olduğu söylenebilir. Felsefi araştırmalar, tüm araştırmaları için mantık, eleştiri ve gerekçelendirme zemininden hiç ayrılmadan bu zorunluluğun koşullarını da konu alır. Zorunluluğun “ele geçirildiği” alanlar ise mantık ve matematiktir. Mantık ve matematiğin araştırma alanında ulaştığı sonuçlar olanaklı veya muhtemel değil, zorunlu ve kesindir. Bu zorunluluğun üzerine dayandığı koşul zamana tâbi olarak değişmemedir, yani zamana tâbi olmamaktır. Mantık ve matematiğin zorunluluk zemini zamansallık veya tarihsellik üzerinde yükselmez. Mantığın da, matematiğin de, erken tarihin bir evresinde yeterli karmaşıklığa ulaşmış sinir ağları sayesinde Homo Sapiens’te dil yetisinin ortaya çıkması ve dilin kullanılmaya başlanmasıyla insanın tarihine girdiğini söylemek gerekli olsa da, bu, mantık ve matematiğin tarihsel bilimler olduğu anlamına gelmez; gelişimlerini zaman içinde gösterdikleri gerçeği, onları zamansal, dolayısıyla deneyimsel kılmaz. Sinir ağlarının yeterli karmaşıklığa ulaşmış olmasının koşulu ve sonucu, biyolojik canlılar olarak “akıl sahibi varlığın” kendinin bilinci veya özbilinç aşamasına, dolayısıyla özbilincin özdeşliği aşamasına “sıçrama”sı, başka bir ifadeyle, deneyimsel ve zamansal koşullardan bağımsız olma anlamında “koşulsuz” olana “sıçrama”sı ve düşünme faaliyetini bu zeminde yürütebilmesidir.

Düşünmenin sağlam ilerlemesinin ve bu yolla üzerinde düşündüğü hakkında ‘doğruluğa’ ulaşabilmesinin biçimsel (formel) koşulu, düşünmenin bu ilerleme hareketinde çelişkiyle karşılaşmaması, tutarsızlığa düşmemesidir. Ama bunu da sağlayan, yani çelişkinin saptanabilmesini sağlayan bir koşul daha vardır; o da, düşünmeye konu olanın da, onun göstergesinin de (içerikli veya simgesel) özdeşliğe sahip olması, yani onun kendisiyle aynı olarak düşünülmesidir.

Wittgenstein, Defterler’de meseleyi kendi üslubuyla şöyle ifade ediyor: “Belirsizlik açıkça şu soruda yatıyor: Gösteren (Zeichen) ve gösterilenin (Bezeichnetem) mantıksal özdeşliği sahiden neye dayanır? Ve bu soru (bir kez daha) tüm felsefi sorunların asli yanıdır” “Gösterge (gösteren) ile gösterilen arasındaki mantıksal özdeşlik, gösteren ile gösterdiğinin birbirlerinden daha az ya da daha çok teşhis edilmesine izin verilmemesine dayanır. Eğer gösteren ile gösterilen toplam mantıksal içerikleri itibariyle özdeş olmasalardı, mantıktan daha temel başka bir şeyin olması gerekirdi.” [italikler özgün metindeki gibidir] L. Wittgenstein. NoteBooks 1914-1916. Çev. G.E.M. Anscombe. Harper Torchbooks, N.Y. 1961, s. 3, 4.

Bu düşüncelere, yukarıda özbilincin özdeşliği hakkında söylenenleri bir zemin koşul olarak ekliyorum: özdeşlik verenin kendi özdeşliğinin kendiliğinden bilincinde olması ve bunun her bilinç fiilini zeminsel olarak öncelemesi.

Değerli hocam Prof. Dr. Teo Grünberg, 2020 yılı Dünya Mantık günü bildirisinde, farklı mantık sistemleri ve bunların uygulanabilirlikleri veya uygulanma alanlarından bağımsız olarak, tüm bu farklı mantık sistemlerini mümkün kılan, ama kendisi bu mantık sistemlerinden biri olmayan “proto-mantık” zemininin olanağından söz ediyordu (Kripke ve Robert Hanna’ya atıfla).

Teo Grünberg’in atıfta bulunduğu Robert Hanna, Rationality and Logic kitabında, tüm klasik mantığı ve özdeşliği içeren birinci basamak yüklemler mantığını olduğu kadar ve klasik-olmayan mantık sistemlerini de tutarlı-ötesi mantık (paraconsistent logic), genişlemiş mantık (extended logic), vb. içeren ve bu mantık sistemlerinin onun aracılığıyla kurulduğu bir “proto-mantık”tan söz etmektedir. Yukarıda özbilinç ve zaman bağıntısı hakkında söylenenlerle “proto-mantık” anlayışı arasında güçlü bir bağlantı olduğunu düşünüyor ve bu konuda yeni çalışmaların yapılması gerektiği konusunda hocama katılıyorum.

Son olarak mantığın insanlık için, ahlâklılık için taşıdığı önem ve değer hakkında şunları eklemek istiyorum:

Mantık üzerine çalışanlar ve mantık dersi verenler felsefeye ve düşünmeye farklı bir şekilde de katkıda bulunmuşlardır. Akıl yürütmenin soyut yapısı içinde yol alanlar herhangi bir mantık teoremini ispat ederken veya argümanların geçerlilik sınamasını yaparken bir çeşit “hak” meselesiyle karşılaşırlar. Başka bir deyişle bir çıkarım zincirinde ilerlerken, ilerlemenin adımları atılırken “hakkım olmayan bir adım atmamalıyım” gerilimini sürekli içlerinde taşırlar. İspatlarını gerekçelendirilmemiş, kural ve yasalara uygun olmayan hiçbir adım atmadan tamamlamakla yükümlü olduklarının bilincindedirler.

Çünkü düşünmenin yasaları ve kuralları altına getirilerek gerekçelendirilmiş adımlar dışında atılacak herhangi bir adım haklı olamaz. Yani bir yasa, aksiyom ya da kural ilavesi için de gerekçelendirme ve hak sorusu aynen geçerlidir. Böylelikle mantıkla uğraşanlar tüm psikolojik, duygusal halleri dışarda bırakacak şekilde “hak” meselesinin, “haklı olma” meselesinin en saf hâlini tecrübe etmiş olurlar. Benzer şeyler, matematik için de ve deneyimsel katışıklık olma skalasına göre, doğa bilimi ve tin bilimleri ya da sosyal bilimler için de belli ölçülerde benzer şekilde geçerlidir; örneğin hukukun keyfi siyasi baskılardan kendini soyutlayabilmesi için bu tecrübe gereklidir. Ancak bunun en saf hâlinin tecrübe edildiği alan mantıktır.

Mantıkla uğraşanlar ve mantık dersi verenler bu temel fikri ve düşünme hâlini öğrencilerine aktarabildikleri ölçüde onlara çok önemli bir katkı yapmış olurlar. Belki felsefe öğrencilerinin mantıktan alabilecekleri en yüksek ahlâki değer, zorunluluğa bağlı hak fikrinin en saf ve katışıksız halde tecrübe edilebilme olanağıdır.

Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân
14 Ocak 2022

Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân’ın Özgeçmişi

1957 yılında İstanbul’da doğdu. Orta öğrenimini Saint Joseph Lisesinde, lisans eğitimini ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümünde tamamladı. 1992’de ODTÜ Felsefe Bölümünden “Geometride Uzlaşımsalcılık: Geometrik Dizgelerin Bilim Felsefesine Etkisine Bir Örnek” başlıklı teziyle yüksek lisans, 2000’de Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümünden “Kant’ın Transandantal Düşüncesinde ‘Ben’in ve ‘Aklın’ Tesis Ediliş Sorunu” başlıklı teziyle doktora derecesi aldı. Yeditepe, MSGSÜ, İTÜ, Galatasaray ve Boğaziçi Üniversitelerinde felsefe dersleri verdi. A.B.D. Clark Üniversitesi Felsefe Bölümünde misafir araştırmacı olarak bulundu. Kant, Frege, Wittgenstein, Heidegger ve mantık üzerinde çalışmış ve çalışmaktadır. Halen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Felsefe Bölümü başkanıdır.

Communiqué for World Logic Day by Hasan Bülent Gözkân

Logic and Consciousness

It can be said that one of the most distinguishing features of philosophical research is to reveal necessity or necessary relations. Philosophical studies also deal with the conditions of necessity without abandoning the ground of logic, criticism, and justification for all their investigations. The areas where necessity is “seized” are logic and mathematics. The outcomes reached in the field of logic and mathematics are not possible or probable; they are necessary and certain. The condition on which this necessity is based does not change over time; it is not subject to time. The necessity in logic and mathematics are not grounded on temporality or historicity. Although it is necessary to mention that both logic and mathematics emerged in human history with the emergence of language ability and its use in Homo Sapiens as a consequence of neural networks reaching sufficient complexity at a very early stage in history, this does not mean that logic and mathematics are historical sciences. The fact that they have been developed over time does not make them temporal, hence experiential. The condition and consequence of the neural networks reaching sufficient complexity are that an “intelligent being” as a biological creature “rises” to the stage of consciousness of the its self or self-consciousness, and accordingly, to the stage of the identity of self-consciousness, in other words, the ability to “rise” to the “unconditional” in the sense of being independent of experiential and temporal conditions and to carry out the thinking activity on this ground.

The formal condition that assures soundness of reasoning and to reach ‘truth’ about the object of thought is that the reasoning process does not encounter with contradictions or inconsistencies. Yet there is another conditions that assures detection of contradictions and inconsistencies; that is both the identity of the object of thinking and the identity of its sign (contextual or symbolic) are to be preserved during the reasoning process in general.

Wittgenstein expresses the issue in his own style in Notebooks as follows: “The obscurity obviously resides in the question: what does the logical identity of sign [Zeichen] and thing signified [Bezeichnetem] really consist in? And this question is (once more) a main aspect of the whole philosophical problem.” “The logical identity between sign and thing signified consists in its not being permissible to recognize more or less in the sign than in what it signifies. If sign and thing signified were not identical in respect of their total logical content then there would have to be something still more fundamental than logic.” [italics in the original] L. Wittgenstein. Notebooks 1914-1916. Trans. G.E.M. Anscombe. Harper Torchbooks, N.Y. 1961, pp. 3, 4.

I add the previously mentioned identity of self-consciousness as a ground condition to these thoughts: the identifier’s being spontaneously conscious of self-identity and its priority as a ground over each act of consciousness.

Dearest professor Teo Grünberg, in his 2020 World Logic Day declaration, spoke of the possibility of the grounds of “proto-logic” which makes all different logic systems possible – regardless of the logical systems and their applicability or application areas—but without being one of those logical systems (referring to Kripke and Robert Hanna).

Robert Hanna, in his book Rationality and Logic, to which Teo Grünberg refers, speaks of a “proto-logic,” through which all classical logic and first-order predicate logic with identity, as well as non-classical logic systems such as paraconsistent logic, extended logic, and alike, are established. I think there is a strong connection between what was said above about self-consciousness and its the relation to time and the understanding of “proto-logic”, and I sincerely agree with Prof. Grünberg that new studies should be done on this subject.

Finally, I would like to add the following about the importance and value of logic for humanity and morality: Those who study logic and/or those who teach logic have also contributed to philosophy and thinking differently. Those who make their way through the abstract reasoning structure encounter the issue of “rightness” when proving any logical theorem or testing the validity of arguments. In other words, they always have the tension of the thought “I shouldn’t take a step that I don’t have the right to” while moving forward in a chain of inference. They are aware that they are obliged to complete their proofs without taking unjustified or illegal steps.

Since, a step cannot be right, unless the laws and rules of thinking justify it. That is, the question of justification and being right is also required for any law, an axiom, or an additional rule. Thus, those who deal with logic experience the purest state of the “right” or “being right,” disregarding the psychological and emotional states. The same is true for mathematics and, to a certain extent, for the natural and social sciences, according to a scale of experiential content. For instance, this experience is required in the practice of the science of law to be isolated from arbitrary political pressures. Nevertheless, it is logic where its purest form is experienced.

Those who study and teach logic will significantly contribute to their students to the extent that they convey this vital idea and the mindset to their students. Perhaps the highest moral value that philosophy students can derive from logic is grasping and experiencing the concept of right based on necessity in its purest form.

Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân
14 January 2022

Biography of Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân

Hasan Bülent Gözkân was born in 1957 in İstanbul. He completed his secondary education at Saint Joseph High School and his undergraduate education in Civil Engineering at METU. He received his master’s degree in Philosophy from METU, with the thesis titled “Conventionalism in Geometry: An Instance of the Impact of Geometrical Systems on the Philosophy of Science” in 1992, and his doctorate in Philosophy from Boğaziçi University, with the dissertation titled “The Problem of the Constitution of Self and Reason in Kant’s Transcendental Thought” in 2000. He taught philosophy at Yeditepe, Mimar Sinan Fine Arts, İstanbul Technical, Galatasaray, and Boğaziçi universities. He was a visiting researcher in the Department of Philosophy at Clark University, the USA. He worked and has been working on Kant, Frege, Wittgenstein, Heidegger, and logic. He is currently the head of the Department of Philosophy at Mimar Sinan Fine Arts University.

Dünya Mantık Günü için Çağrı

Dünya Mantık Günü’nün dördüncüsü, 14 Ocak 2022 tarihinde, saat 21:00‘da, video konferans üzerinden, Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân‘ın Dünya Mantık Günü Bildirisi ile kutlayacağız. Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân’ın bildirisi üzerinden, mantığın günümüz koşullarındaki yerini ve imkânını ele alacağımız bir panelimiz olacak. Bütün mantık severleri bekleriz.

Etkinlik detayı ve video konferans katılım bilgilerine https://bit.ly/3foufxP adresinden erişebilirsiniz.

Dünya Mantık Günü için Çağrı

Dünya Mantık Günü’nün üçüncüsünü, 14 Ocak 2021 tarihinde, saat 22:00‘da, video konferans üzerinden, Prof. Dr. Şafak Ural‘ın Dünya Mantık Günü Bildirisi ile kutlayacağız. Prof. Dr. Şafak Ural’ın bildirisi üzerinden, mantığın günümüz koşullarındaki yerini ve imkânını ele alacağımız bir panelimiz olacak. Bütün mantık severleri bekleriz.

Etkinlik detayı ve video konferans katılım bilgilerine https://bitly.com/2XFolzy adresinden erişebilirsiniz.

(14 Ocak 2021’de gerçekleştirdiğimiz Dünya Mantık Günü etkinliğinin video kaydına http://bitly.com/38Ll484 adresten erişebilirsiniz.)

Şafak Ural’ın Kaleminden Dünya Mantık Günü Bildirisi

Postmodern Mantık

Çağları genellikle teknolojik araçlar (taş devri, yapay zeka çağı), kavramsal özellikleri veya kronolojik bakış açısıyla (Antikçağ, Ortaçağ, Modern Çağ) adlandırırız. “Postmodern doğru” kavramını ise, çağımızın toplumsal ve bireysel tavır alışını ifade etmek amacıyla kullanıyoruz.

“Doğru” kavramının arka planına Platon’un “İdealar” veya Aristoteles’in “cevher” kavramını koymak mümkündür. Bu kavram Ortaçağ’da “hakikat”, Modern Çağ’da “öz” kavramına evrilmiş, günümüzde ise “postmodern doğru” halini almıştır. Bu yeni “doğru” kavramı, önceki “doğru” kavramlarının felsefi yorumlarının şüphesiz bütünüyle dışındadır; çünkü artık tek bir “doğru”dan, bir “hakikat”ten değil, kişisel tercihlere ve toplumsal seçimlere göre değişen bir kavramdan söz etmek gerekmektedir.

Mantık yasaları aslında çok önceden “yasa” olmaktan çıktı, geleneksel “mantık” ve güvenilir mantıksal düşünce anlayışı gibi kavramlar da ortalıktan çekildiler. Yeni “mantık” kavramı da postmodern bir özellik kazandı.

Günümüz mantık anlayışının, “mantık nedir?”1 gibi bir soruyu yepyeni tanımlarla cevaplandırma girişimi, geleneksel “mantık” kavramının içeriğinin bütünüyle geride kaldığının diğer bir göstergesidir.

Çok iyi bilindiği gibi, bir formel sistem olarak mantık, günlük konuşma dilinden bağımsızdır ve içinde niyetlere yer vermez. Öte yandan bakış açımızı karakterize eden toplumsal koşullar ve bireysel tercihlerimiz, düşünce tarzımızı karakterize etmekle birlikte, bazı çıkarım kurallarına ihtiyaç gösterirler. Çıkarım kuralları, düşünce tarzımız kadar mantık sistemleri için de gereklidir. Ekonomik, teknolojik, bilimsel, kültürel, tarihi veya teolojik koşullara bağlı olarak her çağ, kendine özgü bir bakış açısına, bir düşünce tarzına sahiptir. “Postmodern mantık” açısından çağımız dikkate alınırsa, özellikle farklı mantık sistemlerinden ve düşünce tarzlarından söz etmek yerinde olacaktır.

Örneğin, tutarlı-ötesi mantık (paraconsistent logic), tutarlı bir mantık sistemidir; fakat geleneksel mantık tanımları ile ilişkilendirilemeyecek karşıt yargılar (örneğin, teoloji ve günlük yaşamda karşımıza çıkan) aracılığıyla düşünebilmeye ve çıkarım yapabilmeye olanak vermektedir.2 Tarih boyunca çokça tartışılmış “inanç mı, akıl mı?” gibi bir sorunun, günümüz (postmodern) mantığı açısından bakıldığında, önemini ve değerini yitirdiğini söylemek gerekir. Çünkü artık “mantık ve düşünce yasaları”, “inanç” gibi kavramlar eski anlamlarını kaybetmişlerdir. “Solipsist mantığın”3 bazı eski sorunlara cevap aramada bize yeni olanaklar sağladığına inanıyorum.

Prof. Dr. Şafak Ural4
14 January 2021

1 Bkz: Jacquette, D. (Ed.) (2007) Philosophy of Logic, NH, Elsevier
2 Bkz: Béziau, J.Y., Carnielli, W., Gabbay, D. (Eds.) (2007) Handbook of Paraconsistency, Studies in Logic Vol. 9, College Pub.
3 Ural, S. (2019) Solipsism, Vernon Press
4 İstinye Üniversitesi, İstanbul, Türkiye

Prof. Dr. Şafak Ural’ın Özgeçmişi

1948 yılında Ankara’da doğan Şafak Ural, 1971 yılında DTCF Felsefe Bölümü’nden mezun oldu. 1977 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sistematik Felsefe kürsüsüne asistan olarak atandı. 1978 yılında “Pozitif Bilimlerde Basitlik İlkesinin Belirlenmesi Yolunda Bir Deneme” başlıklı çalışmasıyla Doktor unvanını aldı. 1979-1980 yıllarında Viyana Üniversitesi I. Felsefe Enstitüsünde çalışmalar yaptı. 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sistematik Felsefe ve Mantık Anabilim Dalı’na Yardımcı Doçent olarak atandı. 1983 yılında Doçent oldu. 1988 yılında Profesör unvanını aldı. İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcılığı görevini 2004-2009 tarihleri arasında yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde, kurucusu ve başkanı olduğu Mantık Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak 2000-2015 yılları arasında görev yapmış; İstanbul Üniversitesi Mantık Uygulama ve Araştırma Merkezi’ni 2014 yılında kurmuş ve 2015 yılına kadar başkanlığı sürdürmüş; 1989-2015 yılları arasında Felsefe Bölümü başkanlığını yürütmüştür. 16 Aralık 2014 tarihinde Mantık Derneği’nin kurucu yönetim kurulu başkanı olmuş ve 12 Ocak 2015 tarihinden Mantık Derneği ilk başkanı olarak seçilmiştir. 2012 yılından beridir Mantık Çalıştayı’nı, 2014’ten beridir Mantık Yaz Okulu’nu düzenlemektedir.

Kaynak: https://www.safakural.com/ozgecmis

Communiqué for World Logic Day by Şafak Ural

Postmodern Logic

The concept of “truth” evolved from Plato’s Idea or Aristotle’s Substance through the concept of “truth” of the Middle Ages and the concept of “essence” of the Modern Age to the concept of “postmodern truth” in the 21st century. This new conception of “truth” deformed its previous philosophical interpretations, since there is no “unique truth” anymore: “truth” depends on personal preferences and social choices.

The laws of logic had disappeared long ago, nothing left behind in terms of the traditional concept of “logic,” “sound,” and “reliable” logical thought. The new logical systems now reflect the “postmodern” character, too! Today’s concept of logic, requiring new definitions for the question of what logic is, makes it clear that we have now totally lost the traditional concept of “logic.”1

As it is well-known as a formal system, logic is undoubtedly independent of our daily language and intentions. On the other hand, social conditions and individual preferences that may characterize a particular way of thinking require some inference rules. We need inference rules for the ways of thinking as well as for the logical systems. Depending on economic, technological, scientific, cultural, historical, or theological conditions, every epoch reflects a particular way of thinking that is expressible through different logical systems. “Postmodern logic” characterizes not only different studies of logic but also our way of thinking and the paradigm of our century.

Paraconsistency, for instance, is a sound logical system making it possible for us to think in line with some controversial judgments found in theology and daily life.3 It looks like we will not be able to use the traditional definition of logic anymore. The most effective traditional problems like “believing or reasoning,” for instance, will not be meaningful anymore since the concepts of “reason” and “belief” lose their meanings together with “logic.” I believe that “solipsist logic”4 can provide us with new opportunities for elaborating on some old problems.

Prof. Dr. Şafak Ural4
14 January 2021

1 Cf. Jacquette, D. (Ed.) (2007) Philosophy of Logic, NH, Elsevier
2 Cf. Béziau, J.Y., Carnielli, W., Gabbay, D. (Eds) (2007) Handbook of Paraconsistency, Studies in Logic Vol. 9, College Pub.
3 Ural, S. (2019) Solipsism, Vernon Press
4 İstinye University, İstanbul, Turkey

Biography of Prof. Dr. Şafak Ural

Şafak Ural was borned in Ankara in 1948. He graduated with a degree in Philosophy from Ankara University in 1971. After completing his studies, he continued his academic career at Istanbul University where he worked in the Department of Systematic Philosophy. In 1978 he received his doctorate for his thesis, “An Essay on the Determination of the Simplicity Principle in Positive Science”. Since finishing his doctoral thesis, Ural has worked as a visiting professor in Austria (Vienna and Innsbruck), the USA (Rutgers), Hungary (Budapest) and various universities in Istanbul. Attending many international conferences in the USA, Brazil, India and Singapore has allowed Ural to further develop his thesis on solipsism. He is the founder of the Department of Logics at Istanbul University and the Turkish Logic Society. He is also responsible for organizing several international conferences at Istanbul University.

Teo Grünberg’in Kaleminden Dünya Mantık Günü Bildirisi

Mantık ve Mantık Sistemleri

Hemen hemen her özel çalışma alanı için o alana özgün bir mantık sistemi kurulabilir. Bu sistemlerin çoğu klasik mantık olarak da bilinen özdeşlikli birinci-basamak mantığının eklentileridir. Bunlardan bazıları kipler mantığı, bilgisel mantık, deontik mantık (ödev mantığı) ve zaman mantığı olarak sıralanabilir. Ancak sezgisel mantık ve kuantum mantığı gibi kimi sistemler vardır ki; bu sistemlerde bazı klasik mantık yasaları geçerli olmadığından, bunlar klasik mantığın eklentileri olmayan sistemlerdir. Bu sistemlerin gerek felsefenin çeşitli alanlarına gerekse bilim ve matematiğe uygulamaları iyi bilinir.

Alan Berger, Kripke’nin 1974’te Princeton’da lisansüstü öğrencilere verdiği bir seminerde yapmış olduğu önemli bir ayrımı ayrıntılı olarak tartışır. Özetle, bu ayrım yukarıda sözünü ettiğimiz mantık sistemleri ile mantığın kendisi arasındaki ayrımdır. Kripke, bu bağlamda, bir mantığı benimseme ve aynı şekilde alternatif bir mantığı benimseme meselesini gündeme getirir. Onun sonucu, “bir mantığı benimseme” kavramının tutarsız olduğudur.Sonsuz bir gerilemeye dayanan akılyürütmesi şu şekilde yorumlanabilir. Yeni bir mantık sistemini araştırmak, anlamak veya kurmak için, öncül bir mantık sistemine gerek duyulacaktır, dolayısıyla da bu sonsuz bir gerilemeye yol açacaktır. Dolayısıyla mantığın kendisi mantık sistemlerinden biri olamaz. Daha ziyade, günümüzde kurulmuş tüm mantık sistemleri veya gelecekte kurulabilecek olan sistemler tarafından varsayılan bir şeydir. Ne olduğunu açıklamaya çalıştığınızda, zaten yeni bir mantık sistemi oluşturmaya başladığınızdan, mantığın kendisi için başka hiçbir şeyin söylenemeyeceğini unutmayalım.

Belki de sonsuza dek gerilemeyi durdurmanın tek yolu mantığın mantıksal-olmayan terimlerle açıklığa kavuşturulmasıdır. Son zamanlarda Robert Hanna’nın 2006 yılında yayınlanan Rationality and Logic adlı kitabını okurken, “tek bir evrensel proto-mantık” ve yukarıda bahsettiğimiz “tüm klasik ve klasik-olmayan mantık sistemleri” arasında yaptığı ilginç bir ayrımla karşılaştım. Hanna, ayrıca, tüm mantıksal sistemlerin bu proto-mantık yoluyla kurulduğunu iddia etmektedir.  Bu ayrımın, Kripke’nin mantık ve mantık sistemleri arasındaki yaptığı ayrıma nasıl çarpıcı bir şekilde benzediğine dikkat edelim.

Her durumda, Kripke mantığın ne olduğu konusunda önemli bir konuya değinmiştir. Bu konuda yeni çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Prof. Dr. Teo Grünberg
14 Ocak 2020

Prof. Dr. Teo Grünberg’in Özgeçmişi

1927 yılında İstanbul’da doğan Teo Grünberg, 1950 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuş, 1964 yılında aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden Doktora derecesini alarak, 1970 yılında Doçent, 1979 yılında da Profesör olmuştur. 1962-66 yıllarında İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde konferansçı ve uzman olarak, 1966-82 yıllarında Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Beşeri İlimler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmıştır. 1983-1994 yıllarında kurulması için öncülük ettiği ODTÜ Felsefe Bölümü’nün başkanlığını yürütmüştür. Teo Grünberg 1994 yılında emekli olduktan sonra da aynı bölümde derslerine devam etmekte olup hâlâ hazırda üç doktora öğrencisinin tezlerini yönetmektedir.

Profesör Teo Grünberg 1967 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi lise modern mantık reform komisyonu üyesi, 1967-76 yıllarında lise felsefe öğretmenlerine hizmet içi modern mantık yaz kursları öğretim üyesi olarak görev yapmıştır.

Mantığa dayalı analitik düşünme geleneğinin, felsefe eğitim ve araştırmaları için vazgeçilmez bir öğe olması yönünde çaba gösteren Teo Grünberg’in bir bölümü uluslararası dergilerde yayınlanmış 35’i aşkın makale ve bildirisi ile 20’ye yakın kitabı bulunmaktadır.

Modern mantığı Türkiye’de üniversite ve lise eğitimi düzeyinde kabul ettirip yaygınlaştırması, çok sayıda eleman yetiştirerek bu alanın ülkemizde kurumsallaşmasında ve gelişiminde belirleyici hizmetleri nedeniyle Prof. Dr. Teo Grünberg’e 1998 yılında Türkiye Bilimler Akademisi Hizmet Ödülü verilmiştir.

Communiqué for World Logic Day by Teo Grünberg

Logic and Systems of Logic

One can construct nearly for every field of study a system of logic which is specific to this field. Many of these systems are extensions of first-order logic with identity (also known as classical logic). To list some of them, we have modal, epistemic, deontic, and tense logic. All of these are extensions of classical logic. But there are other systems that are not extensions of classical logic, like intutionist logic and quantum logic as some of the laws of classical logic do not hold in these systems. The applications of these systems in various branches of philosophy as well as science and mathematics are well known.

Alan Berger extensively discusses an important distinction Kripke had drawn in a graduate seminar he gave at Princeton in 1974. The distinction in a nutshell is between systems of logic, like the ones we have mentioned above, and logic itself. He raised the issue of whether we adopt a logic and likewise adopt an alternative logic. His conclusion is that the notion of “adopting a logic” is incoherent. His argument, which relies on an infinite regress, can be construed as follows. In order to investigate, understand or construct a new system of logic one would need an antecedent system of logic and so ad infinitum. Therefore logic itself cannot be one of the systems of logic. It is rather something that is presupposed by all presently constructed systems of logic or those that would be constructed in the future. Note that nothing else can be said for logic itself since once you attempt to explain what it is you already start constructing a new system of logic.

Perhaps the only way to stop the regress is to try to elucidate what logic is in non-logical terms. While recently reading Robert Hanna’s book Rationality and Logic published in 2006, I came across with an interesting division he made between “a single universal protologic” and “all classical and non-classical logical systems” we have mentioned above. He further claims that all logical systems are constructed by means of the protologic. Notice how this division is strikingly similar to Kripke’s contrast between logic and systems of logic.

In any case, Kripke touched upon an important issue about what logic is. I think it would be essential to have new studies on this subject.

Prof. Dr. Teo Grünberg
14 January 2020

Biography of Prof. Dr. Teo Grünberg

Teo Grünberg was born in Istanbul in 1927. He received his Ph.D. in Philosophy in 1964, Istanbul University. He became Assistant Professor in 1966, Associate Professor in 1970, and Professor in 1979 in the Middle East Technical University.

Teo Grünberg worked as faculty during 1962-66 in the Philosophy Department, Istanbul University, and during 1966-82 in the Humanities Department, Middle East Technical University as Chairman of which he was the founder. He retired in 1994 and worked in the same department as adjunct faculty during 1994-2002. He was also an adjunct faculty during 1968-79 in Philosophy Department, Ankara University, and during 1989-90 in the School of Engineering, Bilkent University.

Teo Grünberg in collaboration with his colleague Hüseyin Batuhan initiated the modern logic reform in high school teaching undertaken by the Ministry of Education, starting from 1966. He lectured during 1968-76 in the summer courses in modern logic for high school teachers organized by the Ministry. He initiated also the teaching of modern logic in various universities and contributed to the training of large number of faculties in this field.

He is the author of more than fifteen books and 35 articles, some of which published in international journals, in the fields of modern logic and analytic philosophy.

%d blogcu bunu beğendi: